Önlem alma çabası gündelik yaşantımızın bir parçası. Ancak bazılarımız için bu önlem alma, hazır olma hali sadece zorluklar ile sınırlı kalmayabiliyor. “Ya kötü bir şey olursa?” düşüncesi, bizi sürekli önlem almaya, plan yapmaya ve tetikte kalmaya itebiliyor. Başlangıçta bu, ihtiyatlı olmak veya sorumluluk almak gibi görünse de bir noktadan sonra ciddi bir zihinsel yorgunluk ile baş başa kalabiliyoruz.
Sürekli hazır olma hâli aslında kaygının bir ifadesidir. Zihnimiz temelde, daimi bir kontrolü güven ile eşleştirebilir. Fakat hayatın doğası gereği her şey kontrol edilemez. Bu farkındalıkla yüzleşmekten kaçındıkça , daha fazla plan yapmaya, daha fazla önlem almaya başlayabiliriz. Sonuçta güven duygumuz artmak yerine azalır; çünkü güvende olmamız gereken durumların listesi hiçbir zaman sonlanamaz.
Bu sürekli alarmda olma hali, bedenimizi de etkiler. Kaslar gevşeme sinyali alamaz, kalp ritmimiz hızlanır, uyku kalitemiz bozulur. Sabah uyandığımızda dinlenmiş hissetmek yerine, sanki gece boyunca bir şeylere karşı nöbet tutulmuş gibi bir yorgunluk hissedebiliriz. Uzun vadede bu durum kronik stres, mide sorunları ve baş ağrıları gibi psikosomatik belirtilere yol açabilir.
İlişkilerimiz de elbette bu döngüden etkilenir. Sürekli olasılık hesaplayan biri, çevresi tarafından “kontrolcü” veya “endişeli” olarak algılanabilir. Bu da yakın ilişkilerde mesafe yaratabilir, diğerleri ile güvende olmak zor bir deneyim olabilir.
Hazırlıklı olmak elbette hayatın bir parçası, ancak sürekli tetikte kalmak yaşamın akışını kaçırmamıza neden olur. Gerçek güven, her şeyi kontrol etmekte değil, belirsizlikle kalabilme kapasitemizde gizlidir.